sağ baştan

Cuma, Eylül 02, 2011

bir İstanbul güncesi


dün  gece yorgunluktan çabalasam da yazamadım. ne kadar istediysem de olmadı işte.güzel bir İstanbul günü geçirmeye karar verdik Ümm'le bayramın ikinci günü. Bu sebeple Anadolu yakasını pek bilmediğimizden buradan Maltepe dolaylarından bir kahvaltı aldık. İstanbul Avrupa yakasının Avcılar sahili gibi bir yerdi. Bu sebeple çok memnun kaldığımız söylenemez. Ama zaten kahvaltı yapar yapmaz ayrıldık buradan. Belki çok bilmediğimizden,belki de kızımızla gezemediğimizden çok yapamadık sahilde.


Mekan hakkında konuşacak olursak; oldukça zevksiz döşenmiş koltuklar, masa ve sandalyeler sevimsiz bir bütünlük sağlıyordu. Tüm bu sevimsizliklere önümüze oturan 'kaygısızlar' ailesi eklenince iyice çekilmez oldu. Ama biz sadece kızımızla iletişim kurmaya çalışan sevimli mutfak çalışanı teyze ile servis için elinden geleni yapmaya çalışan garsona benzeyen çocukla mutlu olup karnımızı doyurmaya çalıştık.Özellikle önümüzde çılgınlar gibi yemeye son vermenin ardından içecekleri Türk kahvesini de 'beleşe' getirmeye çalışan aileyi yine ve yeniden kınıyorum. Türkiye'de açık büfe yemeğin bu kadar pahalı olmasının sebebini de bu insanlara bağlıyorum. Neyse ne yine de mekan 'ucuz' hem de çok. Bu sebeple yine de gidecek olursanız bilgi için Bistro Layla Maltepe 0216 589 35 69. Bu kadar kötü betimlemenin ardından kim giderki derseniz haklısınız. Ama açıkçası bu ücrete de ancak bu kadar hizmet olabilir..Zira çayın sınırsız olduğu açık büfe kahvaltı( her ne kadar çoğunu beğenmesek ve yemesek de) 9.90. Son olarak tuvaletlerinin temizliği, pedler için atık kutusu, klozet kapak örtüsünün olmasını takdir ettim.

Sonrasında Bağdat Caddesi'nde bir tur attık. Pek çok insanın 'caddedeydim', 'cadde de','cadde' diye ağzını ayırarak bahsettiği bu mekanı yine o pek çok insan yüzünden sevmiyorum. Ülkemi anlattığına ve yine bizden bir yer olduğuna da inanmıyorum. Ama yine de çoğu mekanı ben de sevmiyor muyum, elbette seviyorum. Yine de kızım sanırım benden çok daha fazla sevdi.
Daha sonra Kalamış'a ilerledik. Yeşillik,sahilde oturduk,temiz hava aldık,kitap okuduk,sodalarımızı içtik. Kızımız Alman kurdu 'viski' tanıştı.Benim çığlıklarım içinde Viski'nin topuyla oynadılar. Evet 'çığlıklarım'çünkü Viski son derece uysal ve akıllık bir köpek olsa da kızımın bedeninin 20x katı büyüklüğe sahip olduğu için beni oldukça korkuttu.




Bu arada babamız fotoğraflarımızı çekti.
Çekti de elbette kızım benden çok daha iyi pozlar verdi.O suratta da  dilden de görüldüğü üzere ben yaramazın tekiyim ifadesi var. Bunu her şımardığında yapar kendisi.


aslında burada kendisine yer vermeyi çok düşünmüyorduk ama görüldüğü üzere yine beni pek beğenmeyerekten atladı babasının önüne. ama iyiki de öyle yapmış. gerçekten böyle çok daha güzel oldu. bu arada bir başka huyumuz fotoğrafımızın çekildiğini anlayınca şımararak makinaya doğru hızla yol almak. bu durumda ya aniden basmak gerek deklanşöre ya da hiç yeltenmeyerek salyalarıyla yanaklarınızı başbaşa bırakmak ki biz genelde ikinci seçeneği tercih ediyoruz.hızından ilk seçenekte çok şansımız da yok orası da ayrı.

Fenerbahçeden sonra Yoğurtçu Parkı'nda aldık soluğu. Neden parklar bahçeler diye sormazsınız umarım. Malum bizim her yere kabul görmeyen bir dostumuz var. Yoğurtçu Parkı'nı sırrımız önerdi. Bu 'sırrımızı' az sonra paylaşacağımdır:p Küçük çapta film çeken bir ekip vardı.' Çek Bakalım'dan birilerinin olabileceğini düşündük ama yönetmen hatunun iticiliği sebebiyle pek yaklaşamadık. Belki de bir grup öğrencinin bitirme ödevi falandı bilemedik. Bu arada enteresan bir teyze de filmden ayrı ama kendi filminin başrol oyuncusu olarak yavaş yavaş yaklaştı. Kendi kendine replikler sundu. Çok yalnız olduğu her halinden belliydi. Önce güneşle bozdu kafayı, sonra bankla. Derken ayrıldık.Kız kulesine de el sallayarak bir kare de ondan aldık.



Buradan Çengelköy'e merhaba diyip, Beylerbeyi sahilde balık yedik. Bembeyaz örtüye patileriyle desen yapmayı ihmal etmeyen hatun kişi balıklarını kedilerle paylaşmamak için çıldırdı. İyiki anlayışlı bir balıkçımız vardı. Menüsünden ve sunumundan çokça memnun kaldığımız Derya Balık ikram ettiği helvasıyla bizi mest etmeyi ihmal etmedi. Olur da yolunuz düşerse diye;Burhaniye Mah. Çamlıca Cad. No:6 Beylerbeyi, Üsküdar  216 321 46 76. Kimseden reklam için para almadım. Aslında kızımızı içerilere kadar kabul gördüğü ve tulum peynirli tostunun tadı damadığımızda kaldığı için Aynalı Köşk'e de uğramayı çok arzu ettik ancak üçüncü gün görüşmek üzere yazılı panoyu görünce artık bir dahakine dedik.Ve bunlarda Beylerbeyi'nden...

Son olarak Sarıyer'e geçtik. Sahilde yürüdük,sohbet ettik,koştuk,sohbet ettik. Veeee evim evim güzel evim.Ertesi sabah 11'e kadar deliksiz uyuduk...



P.S. Az kalsın 'sırrımızı' açıklamayı unutuyordum.İşte canımız,kanımız,yol uzmanımız. İyiki varsın. Sen olmasan daha nice tartışmalara gebeydi bu araba. Artık hiçbiri yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...