sağ baştan

Pazar, Temmuz 22, 2012

Kıyıköy mü?

Geçen hafta sonu İstanbul yakınlarında bir yer baktık, denizi güzelimsi, ortamı bereketli. netten okudum hafifi, Kıyıköy'de karar kıldık. Kırklareli iline bağlı, Saray ve Vize'yi geçtikten sonra kıyı da kalmış bir köy kendisi. Yolu Avcılar'dan 2 saat sürdü otobandan. Silivri'den de biraz daha seyirli ve uzun bir yol tercih edilebilir.
Kıyıköy'de nehir, çay arası bir akıntı var, içinde küçük deniz bisikletleri ve kayıklar olan. 1.5 saat için 30 TL vererek kiralanabiliyor. Bunun dışında bariz olan 2 plajı var. Biri ücretsiz ve diğerine nazaran pislik oranı daha yüksek. Diğeri ise belediye plajı ve giriş 5 TL araçla. Bir bakıp çıkacağım yok. Sahilin tepesinde belediye görevlilileri sahile gitmesen de niyet etmiş olmana da alıyor o ücreti. Aşağı doğru ilerledikçe sağlı sollu x pansiyon, y kamp alanı diye yazılar çıkmaya başlıyor oradan buradan. Hayatımda görüp görebileceğim en çirkin, pis, en sevimsiz kamp alanları. Başıboş ve kalabalık. Çoğunun ışıklandırması yok. Ölsen kimsenin haberi yok, çoğunda wc dahi ekstra ücretli, kiralayacağın masa, şemsiye de keza öyle.
Profesyonel bir kampçı olmasam da pek çok kamp alanında kalmışlığım var ancak bu kadar irite edenini ilk kez gördüm. Sana sadece ne kadar para bırakacaksın diye bakıyor adam. Ticarette her daim bu vardır elbet ama aşikar olması ağzına gözüne dalma hissi uyandırıyor adamda.
Neyse biz hemen girişte sağda bir büfenin yanındaki çadır alanına konuşlandık. Kendi çadırını kurmak 15 TL ancak çadır dediysem maksimum 1.5 kişilik çadır alanı var ağaçların arasında. Onlarınkini kiralamak 40 TL. Kendi çadırını kurarsan masa +15 TL olarak işleniyor hanene. Onlarınkini kiralarsan ücretsiz yani anacığım aynı ücrete tabii oluyorsun.
WC denilen işkence alanında çekilen sifon ile birlikte uçuşan dışkıların ayaklarını sıyırıp geçmesi, 'ulan eğlence kabinini' mi burası demene neden olmuyor değil.
Kampta su yok! Duş yok! Mutfak alanı yok! Elektrik ortak alanda üçlü priz halinde, onu kullanmaya yeltendiğinde de fena bakışlara maruz kalıyorsun!
Gelelim ortama; elbette o da fena. Beynimizi infilak ettirecek kadar karışık ve bir o kadar etnik kökenli müzikler daimi son ses. Sağımızda romanlar göbek atarken, solumuzda gençlik Ahmet Kaya ile kendinden geçiyor. Bir yandan semah türküleri, diğer yandan Lady Gaga. Rabbim sana geliyorum diyordum ki elbette Demet Akalın imdadıma yetişti:p
Gece kurduğumuz hamağı kaldırmayalım dedik bir müddet sonra 3 çocuk abanarak yere boca edecekken zor kurtardık.
Şimdi en önemli mevzu deniz. Aslında plaj ve su fena değil. Lakin zaman zaman pek dalgalı olabiliyormuş. Biz gittiğimizde çok fazla dalga yoktu ancak bir günde dahi bu durum değişebiliyormuş.
Tabii ki oldukça kalabalık ve abazan nüfusu %70. Denizde kazak giymiş erkek görmeyince korkmaya başlıyorsun bir müddet sonra. Nerede kalmışlar diye. Biri diğerinin sırtında yüzen erkek modeli, ikili diğer ikiliyi sırtlamış güreşe giren erkek modeli, elinde çocuk botuyla kafanı yaracak kadar şiddetle ani çarpma eylemi gösteren erkek modeli. Doğru düzgün birkaç birey vardı diyebilirim.
Duş alanlarında yine aynı seviyesizlik ve pislik devam ediyor.
Sorduğum her 5 adamın 3'ünün sevdiği ve gittiği bu yer hiç bize göre değildi kıssadan hisse.
Şahsen hiç tavsiye etmiyorum. Köyde de sevimli hiçbir yan yok. Gitmeyin, götürtmeyin anacımmm.

Şimdi benim aksime gittiği mavilikten oldukça zevk alan birinin ağzından dökülen mısralarla sizi başbaşa bırakıyorum.buyrun bakalım

Cuma, Temmuz 20, 2012

düşlü geceler





anlamsız geceler, anlamsız sabahlar içindeyim. kendim en büyük anlamsızlık zaten şu sıralar yeryüzündeki. 

yeni keşfim var son zamanlarda; 'çevre' insanı rezil de eder, vezir de. bir de tüm bunların yanında anlamlı da kılar varlığını ama aksine içine edebilir de. 

hayatım boyunca olduğum olabileceğim en basit, en şuursuz, en manasız ve amaçsız çevre içindeyim ey insanlık. kurtulmak için bok çukurunda cebelleşiyorum, bazense uzanıp sırt üstü bok çukurunu bile aydınlatan güneşin tadını çıkarıyorum. ne olacak yani diyorum, yüzsen de bir, boğulsan da. kim için değişecek günler, kim için aydınlanacak, kim için kararacak ya da tüm bunlar kimi ne kadar ırgalayacak?

bazense bunları bile düşünmeye kalmıyor mecalim. uyuyorum sadece, düşünmeden ve irdelemeden. eve geliyorum bir iki cümle okuyorum, dizimag'den birkaç bölüm izliyorum ve uyu diyorum kendime.
uyu ve dinlen, düşünme. nasılsa hiçbir zihin değişmeyecek, nasılsa herkes kendini haklı görecek. nasılsa uçkur davasına yalanlar söylenecek, rekabet davasına çirkefleşilecek. sen uyu en iyisi, uyu ve düşünme. 

düşlü yalanlar, gerçek yalanlardan daha masum. daha beklentisizsin sen ve o daha sade. oysa hayat şu sıralar bin bilinmeyenli bir sahne

Perşembe, Temmuz 12, 2012

Hayatın Provası Olmaz

Kaçırdığımız sabahlara ciddi bir özür borçluyuz
beraber uyanmadığımız bütün sabahlar
bir şey eksikti vardı yeryüzünün haberi
yanımızda başka bedenler 
aklımızda başka hayaller
ama aynı güneş aynı gökyüzü
ve sen büyürken kimselerin fark edemediği yerlerde
gözlerini anlamsızca dikerken en yükseklere
durmaksızın seni düşündüğümü söylemem doğru olmaz..

Ama günün başka kimselere anlamlı gelmeyen anlarında
bazen onu elli geçe mesela
bazen ikiye altı kala
çorabımın tekini ararken ya da
kaç yumurta kıracağımı düşünürken tavaya
mütemadiyen seni düşündüğümü söyleyebilirim.
Sevgilim denmez artık uzaktaki sevgiliye
sevgilim denmez çok ayıp ama sevdiğim diyebilirim
sevdiğim belli olmaz saçma sapan bir zamanda
bir çocuk gülüşünde ya da eski bir türk filminde
farkında bile olmadan aklına gelebilirim



Salı, Temmuz 10, 2012

bırak sırrın sana kalsın




kendine bile anlatamadıkların olur bazen. 
anlatsan da anlamlandıramayacaksındır ve bunu bilmek ve baştan pes etmeye iter seni. 


susar ve bu zayıflığının tadını çıkarmaya bakarsın. 
ayaklar altındasındır ama bundan haz bile alırsın.
bu senin sırrındır ve kimsenin bilmesine gerek yoktur. 
onlara farklı görünür çünkü öyle
olsun istersin.
sağ gösterip sol vurmak gibidir bu.
onlar sen üzülüyorsun sansa da sen kaybın verebileceği en büyük hazzı yaşayıp mutluluğun da dibine vuruyorsundur. 
oradan görünen bir saplantıdır oysa sen bunu bile bile yapıyor olmanın bilincinde sadece şimdilik böyle istiyorum dersin. 
böyle de devam etsin bir süre.
onlar ne diye isimlendirirse isimlendirsin, nasıl bakmak isterse baksın.
sen biliyorsundur gerçeği ve sırrına kimseyi ortak etmek istemezsin.

Cuma, Temmuz 06, 2012

son

yani şimdi herkes mi uyuyor? tabii ki hayır. peki kimin uyuyup kimin uyumadığı umrumda mı? tabii ki hayır? pencereden gelen sesler içimi ürpertiyor o kadar. ve o sesler bana boşluğu hatırlatıyor. herkes uyusa da, kimin uyuduğunu ya da uyumadığını bilsem de benim engel olamadığım, bizim engel olamadığımız o boşluk. aslında biz belki. belki eksiğimiz, belki fazlamız ama biz işte.
bir su şişesi iki bardak. ben şişeden içiyorum, diğerleri ne diye burada bilmiyorum. hangimiz uyuyor, hangimiz uyanık, hangimiz düş, hangimiz gerçek, hangisi doğru, hangisi yanlış.
evet yanlış. çoğumuzun diğerinin herhangi bir davranışını kendimize uygun bulmadığımızda sığındığımız yalan. aslında belki de hepimiz o yanlışları istiyoruz, belki değil istiyoruz işte bundan onlar yanlış. biz doğru olalım. böylelikle kimse dokunmaz, böylelikle zaman akar. biz doğru olalım ve yola koyulalım. yanlışlar zoru sevenler için biz kolaya konalım. 'canım' diyelim, herkes 'hayatımız' olsun, 'şekerlik' diye çağıralım ve öfke nöbetlerini susturalım. böyle olursa zaman akar, böyle olursa beden çürür. insan kendini asıl böyle acılı ölüme götürür.

Pazartesi, Temmuz 02, 2012

gece





bir hüzün kovan kuşu gelmiş gecesinin daha sonuna geldik. önce zuhal olcay ile hiçbiryerde'yi izledik ardından dram dağları tepesine konuverdik. dişler fırçalandı, kremler sürüldü. sabah işe gidecek olmanın yası kapanmak istemeyen gözlerime inmiş bir kere. neyleyim güzel geçen haftasonunu,o son pazartesiye bağlanacaksa. 


tüm camları kapattım, kapıyı kilitlediğime emin oldum. 
herkes kalsın sağlıcakla, uyanacak sabahımız var daha.

Pazar, Temmuz 01, 2012

fırıldak

ayrılık zor evet. üstelik sebepsizlerin acıttığı kadar acıtıyor sebepli olanlar.karmakarışığım, aşığım. en çok yaşamaya ama! iyisiyle kötüsüyle geçiyor zaman. biri gidiyor diğeri geliyor hayatlarımıza. ben de bazen biri bazense diğeri oluyorum çoğu için elbette. işte o tüm biri, diğeri olduğum zamanlarda güzel bir anı olabilmişsem ne ala. ama elbette öyle olmuyor maalesef her zaman. kimi zamanlar nefretlik oluyorum o anılarda, ne kötü hem ona, hem de bana.ayrılık kadar zor olansa, o ayrılığın ardından sana kalan yalnızlık. herşeyi oturup uzun uzun düşündüğün, yorumladığın kendince, acaba dediğin, eminim dediğin ya pişmanlık duyduğun o yalnızlık zamanlarında kafayı kırma ihtimalin de büyük üstelik. tam da şimdi o andayım. sessizlik, mum ışığı, pervane, yorgun düşmüş bir köpek yanıbaşımda. kalanların hepsi aklımda.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...