sağ baştan

Çarşamba, Ağustos 31, 2011

adı 'bayram' olan günlere



bayramın ilk gününü atlattık böylelikle öyle mi şimdi.ilerleyen yaşımın bana kattığı tuhaf davranış bozukluklarına bir yenisi daha eklendi.bayramları,seyranları ve dahi tüm birlikte aktivite yapılası hadiseleri bir an önce poposuna vura vura gerisingeri göndermek ve arkasından hiç mi hiç üzülmemiş numarası yapmak. niye mi?
temel eksiklikler yüzünden elbette!
normal şartlar altında bayramda insanoğlu heyecanlanmalıdır, içi kıpır kıpır olmalıdır kanımca. bu uzun zamandır vakit ayıramadığı bir büyüğünü göreceği için olabilir, yeğenini kucaklayıp gezdirmeye vakit ayıracağı için olabilir, anne babası ve kardeşleriyle koca bir masada uzun zaman sonra hep birlikte yemek yiyeceği için de olabilir pekala. yani olabilir de olabilir.
birde buraya bakıyorum şimdi, doğuştan sana küsmüş,nedense hiç sevmemiş,evlat yerine dahi koymaya lüzum görmemiş bir baba, ona ve kurallarına tabii anne ve kardeşler, ellisinden sonra kızı yaşındaki hatuna sarmış milyarlarca borca girişmiş bir amca,çocuklarının yaşamlarını kendine dert etmekten kısa zamanda yorulmuş ve sadece kendisi için yaşamayı amaç edinmiş bir teyze.son iki senedir toprak altında bir anneanne, varlığından gitgide şüphe duyulan 'iş arkadaşlıkları', hayat gailesi yüzünden ayrı düşülmüş dostluklar...

bu senaryoda bana heyecanlanacak bir olgu görünmedi. işte bu yüzden son iki günü de atlatıp hiçbir şey olmamış gibi tiksindiğim işime geri dönmek, o masaya oturup çemkiren insanları dinlemek istiyorum belkide.



herkes için ayrı herkes


herkesin ayrı ayrı yerlerde, ayrı herkesleri sevmesi ve özlemesi ne garip. yaşanılası mümkün ve hatta çokça yaşamışlığım olan bir hadise bu evet ama yine de garip işte. yani sen bir aşk filmi izleyip esas oğlanı kafanda canlandırırken, o esas oğlanın o sırada başka bir hatun için kalp atışlarını hızlandırması işte.
ve yine biriken özlemler. hiç bitmeyen,çileden çıkaran o özlemler. sen kimi özlersin, kim ise başka kimseyi. zaten aksi olduğunda herşey çok sıkıcı ne de olsa illa kompleks bir durum şart.
iyi peki madem, hayırlısı!

Salı, Ağustos 30, 2011

tiviii buuu.



Yeni evde ne anten ne de uydu olduğundan TİVİBU'yu denedik. Aslında bizimkilerin deneme sürecinde kendisiyle erken tanışmış olmasından dolayı geliştirilmesi gereken bir olay olduğunun bilincindeydim. Ama denedik yine de çok da beklenti içine girmeden. İyiki de öyle yapmışız. Şahsen ben oldukça mutluyum kendisiyle geçirdiğim tüm zaman dilimlerinden. Özellikle 'tekrar izle' bölümü on numara ve tabii 'durdurma' şansı. Böylelikle 'çek bakalım'ı reklamlardan arındırarak kısaca izleyebiliyorum. Her ne kadar son bölümde zaten işi kısa tutma kararı almış olsalar da öncesinde 300 dakikaya varan çekimlerin neredeyse yüzde kırklık bir bölümü reklam ve zavazingo idi. Bu da sabaha kadar süren programı izlemeyi iyice imkansız kılıyordu. Ve tabii 'Huysuzla Dans'... Ben seviyorum Huysuz'u. Evet artık yaşlandı ve çok numara yok. Ama bunca geçen yılın hatırı da mı yok? Bir de Huysuz'dan bağımsız olarak dans programı olarak da güzel olduğu kanısındayım. Şahsen ben oldukça eğleniyorum.

Her neyse;şimdiyse Bayram Şekeri niyetine 'Kirala İzle'de yer alan bazı filmleri ücretsiz izlemek için ayrı bir bölün açmışlar. Evet bu 'bazı' filmler oldukça az ve Türk Sineması ama olsun yine de takdir ettim. Ve izlemiş olsam da Aşk Tesadüfleri Sever,İncir Reçeli,Prensesin Uykusu'nu yeniden izledim. Ayrıca 'sinyora enrica ile italyan olmak' filmini de yine bu sayede izlemiş oldum. Bence TİVİBU EV denemeye değer.

İyi seyirler.

uzun gece,zor gece.

anladım
sabahları açılır
esnaf çarşıları yeminle
"bedreddinim bir ağaca asılır"

anladım
en büyük yalan yemindir
edilir sabahları
gecesini hatırlamayan esnafların




tüm merasimleri gömdüm
ömrümün reklam amaçlı takvimlerine
anladım
kimse üzgün değildi
bayraklar yarıya indiğinde

bir tek el isteyen
yordam ve özür dileyen

anladım
herkese kötü şeyler hatırlatan yüzüm
evet yüzümdü
her görüşmeye taşıdığım
kandırılmaya gönüllü bir gönülle
az sütlü neskafelere sigaralar iliştirdim
göz gördüm başka açılara ayarlı
uzun bir yüz gördüm
meğer filmin sonu diye ayarsız
fin yazardı se end zamanında
bir zamanlar
fransızlar hep fransız kalacaklar
sabah sinemasında pazarları

aklımı alıp doğduğum evin
müze olma isteğine saklayacaklar
ama kavaklar büyüyecek
herkesten gizli boyatmak
bir kavağın becereceği iştir ancak

anladım ki ağaçlar
toprağa acı verdikçe büyüyorlar

her pazartesi and içip
cumaları marşa basan
camiler dolusu yemin edip
taburlarca yalan söyleyen

bu toprakta bu ağaç
kuruyacaktır elbet

anladım
kimseye acı vermeden
büyünmüyor
namusum ve şerefim ve
çocukluğumun üzerine beton dökerim ki
tüfek filan değil
çimento icat edildi de
bozuldu mertliğin mimarisi
esrarlı bir ülkeye göçtü sabrın taş ustaları

anladım
altı dükkan olsun istiyor evinin
ve ağlamaklı bulmuyor apartımanları
benim taş ustamın karısı
ve her yerde
şube açmak istiyor
iskender kebabını icat eden
büyük iskender’in çocukları
ki gölge filan etmez
yoğurtlu bir ziyafet çekerdi
diyojen’le karşılaşsaydı.


anladım
bursalı iskender’in
romalı arkadaşından daha çoktur
uygarlığa katkısı

oysa
bu satırlarla üstünü örten ben
kelimelerle sargı bezi ve
melhem yapan
ozanlığı en çok kendini üzen ben
anladım
sadece öğlenleri açarım yaramı
ve hiçbir yerde şubesi olmaz
bu kanamalı hastanın

anladım.

p.s hiç iyi değilim bu gece.

Pazar, Ağustos 28, 2011

İyiki Doğdun!




Aralık aylardan. Yıl 2009. Soğuk bir Ankara akşamında yalnız kalmış biz,geziyoruz. Sakaryadayız.Pet shop sokağında yol alırken. Bakalım mıııı? diye boyun büküyorum ben. O zaman pet shop ların zindan olduğunu algılayamıyorum ve sahiplerinin katil. Aslan yüz görüyoruz sevimli mi sevimli, Alman kurdu,pug... Hepsi ne kadar da şirin bizim de olsa ya. Sonra bu akşamı belli sıklıklarla yineliyoruz. Ve bir gün içine girip birinin sanırım bizim köpeğimiz olsun istiyoruz diyoruz. Aslında Ümit pek hayvan sevmez. Evde hiç tahammül edemez. Kirletir der koltuklarımızı,biz o koltukları bir de beyaz almışken bir düşünsene. Bu yüzden bu 'isteme' eylemi sadece bana ait aslında o dönemde. Ama bir 'çift' olma meselesi var. O sebeple çoğul yapıyoruz bu eylemi. Olur elbette peki cinsi ne olsun? Biz cins bilmiyoruz.'Şöyle hem akıllı bir bıdık hem de minik, apartmanda yaşabilecek bir minik olsa, kedi gibi yani büyümeyen pek, sonra üzmese bizi çok zorlamasa.'Yani malum Ankara'nın çok da nezih olmayan bir semtinde oturuyoruz. İnsanlarda bunca düşmanken miniklere. Bizimki çok çaktırmasa köpekliğini diyoruz. 'Tamam' diyor göbekli kel amca.Meymenetsiz suratı birden şenleniyor. 'Bende var bir tane' Şuan burda değil. Evde benim 10 yaşında ikizlerim var onlarla. Pek buraya kafese konulası bir hayvan değil. Sıkılır istemez, rahatlığına düşkündür. Ama bir o kadar uyumlu. Bizim çocukların elinde kumanda gibi taşınır da gıkı çıkmaz.Yarın getireyim buraya tanışın isterseniz? Birbirimize bakıyoruz Ümm'le biz buna hazır mıyız diyoruz? Korkular başlıyor. Biz bu sorumluluğa hazır mıyız? Bilemiyoruz. Tamam öyleyse diyor amca siz bir karar verin. Arayın beni getireyim buraya tanışın. Peki diyoruz,çıkmaya yelteniyoruz. Cinsi de Jack Russel diyor bu arada. Bakarsanız, araştırırsanız.
Sonra geziyoruz tekrar bir hayli, bu kez bizim minikten arıyor gözlerimiz.Ama yok hiçbir yerde. Herkes 'sipariş' usülü getirdiğini söylüyor. Çok tanınmıyor,'SATMIYOR' diye de ekliyor.Derken netten fotoğraflarına bakıyoruz. Bayılıyoruz daha tanımadan. Arıyoruz bizim amcayı,bu akşam hazırız biz tanışmaya diyoruz. Akşamı zor ediyor ve Sakarya'nın yolunu tutuyoruz.

Ortada bir şebek geziniyor. Minicik bir şebek bu. Uzun bir burun. Turuncu bir yağmurluk içinde. Herkese koşuyor. Herkesten sevgi dileniyor. Küçük bir çocukla oyun oynamaya çalışıyor. Akvaryumlara zıplayıp balıkları selamlıyor. Ele avuca sığmaz bu yaramazı bir anda herkes çok seviyor. Derken konuşmaya başlıyoruz. Ne yer ne içer öğrenmeye çalışıyoruz. Kapı açılıyor bizimki 3 saniye içinde yok oluyor. Sokakta deli gibi dans ediyor sanki. Tutsaklıktan nefret ediyor. Pet shoptan ayrılıyoruz. Miniğimiz elimizde.Kucağımda sessizce uyuyor,titriyor...
İsmi ne olsun diye soruyorlar arkadaşlar. Richie Rich'in bir köpeği vardı 'DOLAR' bizim gibi çulsuzlara pek uymasa da tam yerinde bir espri olur diyoruz. O zaman işimiz gereği de Dolar la çalışıyoruz buna da uyuyor. Bizim kızın ismi Dolar oluyor. Akşam kalabalıkta titriyor. Hepimiz üşüdüğünü sanıyor sıkı sıkı sarıyoruz her yanını. Sonra kalabalık dağılıyor. Biz bize kalıyoruz, ona yatak hazırlayıp uyuyoruz. Sabah yerinde yok! Yatakta tam ortamızda esneyerek uyanıyor.'Merhaba' diyor bize. Artık 3 etti nüfusumuz!



18/08/2008 doğumlu kızım bu ay 3 yaşını bitirdi.Hayatta yaşadığım her anımı bu kadar anlamlandıran bir arkadaşım olmamıştı hiç.Daha nice seneler bizimle olman dileğimle. Seni çok seviyoruz yavrum. Uzun bir ömür diliyoruz.

RockA - Ben Ağlasam da



Kollarım yorulur taşımak yine zor gelir bu aşkı vazgeçmeden birbirimizden
Bi düşün taşın otur şöyle karşıma
Kim demiş yenilir tum aşklar zamanla
Çürür geçer yenisi başlar biter hep böyle gider ama için sızlar anılarla
Her yanım ölüme daha yakın olunca sarıl ve hadi uyuyalım
Unut kendini unut nefesini adım adım sevelim ikimizi
Ve vuralım aşk denen şeyi bırak yarınım
Kim demiş yenilir tum aşklar zamanla
Çürür geçer yenisi başlar biter hep böyle gider ama için sızlar anılarla
Vazgeçir hadi gönlünü bu benden haketmedi zaten
her seferde bahanelerle doldu taştı karmakarışık sebepler
Her yanım ölüme daha yakın olunca sarıl ve hadi uyuyalım
Unut kendini unut nefesini adım adım sevelim ikimizi
Ve vuralım aşk denen şeyi bırak yarınım
birimiz gitsin ve birimiz kalsın bu oda cok dar birimiz çıksın
birini sevsin bu cocuk birine tutunsun sen çek vur beni unutup
birimiz gitsin ve birimiz kalsın bu oda çok dar birimiz çıksın
birini sevsin bu cocuk birine tutunsun sen çek vur beni ağlasam da
her yanımda birşeyler var hiç utanma gel yanıma
ben ağlasam da sen hiç durma sil gözyaşımı ağlasam da
sen hiç durma çek git ben ağlasam da
Her yanım ölüme daha yakın olunca sarıl ve hadi uyuyalım
Unut kendini unut nefesini adım adım sevelim ikimizi
Ve vuralım aşk denen şeyi bırak yarınım




p.s evet bende huysuzla dans yarışmasında dinledim,çok sevdim. çıkacakmış yakında albümleri hayırlı olsun diyelim...

Pazar, Ağustos 21, 2011

öyle gülmedim çok zamandır



Bir baktım ki bomboş
Parklar sokaklar meydanlar
Çekmiş gitmiş eski dostlar
Paraya satılmış hayatlar
Bense burda yalnız
Boşvermişim hayata inat
Pembe düşlere dalmış
Ve sarhoş seni anmaktayım
Öyle gülmedim çok zamandır
Öyle ağlamadım hıçkırarak
Öyle anlamadım içtiğimden
Konuşmadım uzun uzun
An gelir döner kuşlar
Günbatımında susar rüzgar
Bir gün kulağın çınlar
An gelir diner yağmurlar
Biter bu yalancı sonbahar
Gözlerin beni arar

p.s: dostum dry sayesinde tanımışlığım var.bayıldım!

insan lekesi



'iş düşüncenin düşmanıdır' dedi. dedi de kim dedi demedi. belki de öylesine bir replikti kim bilir. ama hak verdim çokça.son zamanlarda iyiden iyiye rutine bağlamış hayatım işle şekillenmekte. böylece ben değil düşünmeye bazen adam akıllı yaşamaya yeltenemiyorum.
dün gece de iftarı sahura bağlayan bir vakitte eskilerden bir film izledik.günün o saatinde zaten bunalım takılırken pek izlenesi bir film olmasa da dolmuş taşmakta olan bardağın kötü yanına daha ne kadar katkı sağlayabildi tartışılır. oldukça gerçek ve oldukça acıydı sahneler.
hayat tercihlerden ibaret evet. lakin ya bu tercihler bünyenden bağımsız yapışmışsa te doğuştan yakana? renkler seçilmez,aileler seçilmez,sağlık seçilmez olursa ya? sen merdivenin tepesine yerleşmek durumundayken paçana takılanlar hayatın kendi ve en gerçek seçimleriyse ya?



bir adamki işte bu tercihleri sorgulayan. bir kadınki işte bu tercihlerin acımasızlığıyla boş vermiş sorgulamayı bile sorgulamayan.bir adam herşeyi başka bir adamla paylaşan,bir kadın sadece bir karga ile konuşan.
ağır film sevmem diyenlere tavsiye olunmasa da bunalım zamanlarda daha da dibe vurmanıza engel olmayan bir 100 dakika.
iyi seyirler

p.s: nicole kidman'ı ayrı takdir ettim

Pazar, Ağustos 07, 2011

sakin sakin


bir kaç gün ya
bir kaç hafta
üç gün yirmi üç dakika
sonrasıydı her şey donarken

bildik bir ses olmuştun ya,
sonunda bir ben duyan
kaçırdım orda bakarken hayaline...

bir defa kalsam yanında
hayat güzel hikayemde kalınca

bir ses duydum, sen sanmıştım
ta derinden, içlerdeyken,
sorma sen, sus, her şey bağırırken

bildik bir ses olmuştun ya,
sonunda bir ben duyan
kaçırdım orda bakarken hayaline...

Cuma, Ağustos 05, 2011

bir teşekkür onlara

Ümit, kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır. demiş Nietzsche.
Bu söz her ne kadar bazen anlamsız gelse de, son bir haftadır yaşadıklarımın kısa bir özeti.
Bir küçük ümit uğruna her geçen gün eriyen bedenleri her akşam,her sabah aynı senaryoyu yaşayacağımızı bile bile koşturduk kliniğe.
Olmadı. Hiçbir ilaç,iğne,serum yeterli olmadı.
Dün yanıbaşımızda usulca can veren sonuncusuyla birlikte,tüm bebeklerimi kaybettim.
Bu kadar şehitin verildiği, her geçen gün hastaların insanlık dışı muameleye maruz kalarak can verdiği bir ülkede çoğu insanın yanında hiçbir şey benim acım biliyorum. Ama yine de onlara 'KÖPEK' gözüyle bakmadığınız,CAN taşıdıklarını unutmadığınız, acıma ortam olduğunuz,yanımda olduğunuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Hakkınızı helal edin.
Allah kimseye çaresi olmayan dert vermesin.

Perşembe, Ağustos 04, 2011

artık çok geç...

gelen bir telefon yaşanan herşeyi bir kenara atıp koca bir mutsuzluk portresi çizmeye yetti.
'iki erkekte hastalık çıktı'
bu ne mi demekti?
17 mayıs - 17 temmuz tarihlerine ağız dolusu küfür kusmak demekti.tüm umutları yok etmek ve göz önüne kara bir perde indirmekti.o an sefaköyde olabilecek en güzel mutluluk tablosunu gördüm, keşke dedim benim de eski de olsa, çirkin de olsa böyle bahçeli bir evim olabilseydi.dört ebeveyn üç miniğin olduğu kedi bahçeli bu evi daha çok sevdim böyle düşününce.iki bebek oynarken,yavrularımı hayal ettim. ne kadar hastalardı? nerde ve nasıllardı? yürürken mi ağladım, ağlarken mi yürüdüm bilmiyorum. sevinç'i gördüm. ağlama iyi olacaklar diyordu.
ümit geldi, kliniğe sürerken arabayı elif çok korktu.
sonra onu gördüm. annecim diyordu sanki bakışlarıyla 'sen beni kimlere, neden verdin?' çok zayıflamıştı. oturamıyordu,yatamıyordu. ordan oraya hırpalıyordu kendini sanki.kan geliyordu idrarından,kan geliyordu dışkısından. minik patisindeki serum ona hiç yakışmıyordu.'annecim' diyordu.'sen bana bunu nasıl yapabildin?'
kucakladım,ağzını temizledim. gözyaşlarım gözlerine doğru damlarken bana bakmayan göz bebekleri 'geç kaldın' diyordu. ertesi sabah daha bir iyiydi ya da bana öyle gelmişti. kardeşini kaybetmişiz de haberimiz yokmuş. gezdik bakırköy de biraz.kadıköy'e geçtik. akşam dönüşte tekrar beklerken pet shop önünde biri geldi. çağdaş adı. kısa bacaklı minik oğlumu beğendiğinden bahsediyordu,almaya gelmiş bugün annesinde demişler. ped almış ona çişini yapsın diye. onlara gerek yoktu benim oğlum daha bir aylıkken öğrenmişti bunu. annesi yanımızdaydı.yavrumuz bizde değildi,bize de onlarda olduğu söylenmişti. meğer ben bir yavrumu takip ederken diğerini çoktan kaybetmişim... o an bakırköyden nefret ettim. o an bakırköy'de bulunduğuma, oraya gittiğime,o pet shop a ayak bastığıma,anneleri emzirirken bıraktığım bebeklerimin arkamdan bakarak beni geri çağırdığı andan nefret ettim. o an ben hayatımda kocaman bir 'PİŞMANLIĞA' hoşgeldin dedim. yalvardık telefonda bari diğerini evimize alalım biz bakalım. gelin açın şu kapıları yavrumuzu kurtaralım. önce olmaz dediler, geç oldu hem o bizim gözetimimiz altında! neden sonra peki geliyoruz... sonrasımı?

anne hani en çok beni severdin ya. o yüzden şımarıyordum ben hep. hızlıydım ve tüm kardeşlerimden önce ayakkabılarını çalarak yatağın altına kaçıp ısırıyordum onları,şarjını yedim ya telefonunun özür dilerim annecim hepsi için. kimbilir belki öyle yapmasaydım terk etmezdin beni.kollarında uyumama belki izin verirdin biraz daha. şimdi göğsünde yatıyorum evet bunu çok özlemişim ama bu son anlarımız birlikte ne çare? arabadan indik. ben bu evi tanıyorum. annemden ayrılıp dünyaya geldiğim odadayım şimdi. tam da burda tüm kardeşlerimle akşam olsun da annemler gelsin diye beklerdik. babam gürültü yapmamıza kızıyordu belki ama o da oyunlar oynuyordu bizimle. annem 'koşuuunn' diye bağırırdı önden ya ben ya da siyah başlı kız kardeşim koşardık. kısa bacaklı minik hep en sona kalırdı. annemler ona özelmiş gibi davranır yanlarına alırdı. üzülürlerdi bacaklarının kısa olmasına hem haklılardı da çünkü biz kulaklarından çekerdik onun. en güçsüz o olduğundan hep hırpalardık kardeşimizi.o şimdi gitti. benim iki gün sonra gideceğim yerde bekliyor beni sonra da siyah kafalı kız kardeşim gelecek yanımıza. gece oldu. zaman ağır ilerliyor benim için burada uyuduğunuzun farkındayım. o zaman azıcık çekil annecim yastığına yatayım.biliyorum kötü kokuyorum, hep kusuyorum özür dilerim ama seninle olmak istiyorum bana izin verir misin. gün doğuyor şimdi. babamla annem beni doktor amcaya götürüyor çok üzgünler görüyorum. canım çok yanıyor. nefes alamıyorum,kalbim zor atıyor. cennet mi burası? çiçeklerin arasında koşmaya çalışıyorum güzel bir bahçe.hatırlıyorum burayı ilk aşımı olmak için gelmiştim kardeşlerimle keşke yine aynı şey için gelseydim. adım atıyorum ama nafile düşüyorum.yapamıyorum,yerimden kalkamıyorum. serumlar,aşılar bekliyorum. sessizce ölümü bekliyorum. dışardan sesler geliyor annemler kız kardeşlerimi de kurtarmaktan bahsediyor. hepsi masanın etrafındalar ben yokum.içerde son bir hamleyle ayağa kalkmayı başarıp sandalyenin altından uzatarak kafamı onları izliyorum. ne güzeller, keşke yanlarında olabilsem. keşke sağlıklı olabilsem. yanıma geliyorlar,öpüyorlar beni güçlü olmamı söylüyorlar. başaramıyorum. iyi olmak istiyorum ama yapamıyorum. bu mikrop çok güçlü anne, yapamıyorum özür dilerim! mayıs 17 idi doğum tarihim değil mi,bugün ağustos 2 günlerden salı. az önce aradın annecim halimi sormak için,üzgünüm dayanamıyorum. hoşçakal. sana da kızgın değilim,herşey için teşekkür ederim...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...