az önce buzdolabını açtığımda geçen gün acaba nereye koydum diye 20 dakika boyunca düşündüğüm kırmızı biberi gördüm. böyle resmedilebilecek şekilde karmaşık son günlerde ruh halim. son derece duygusal olup koyverip ağladığımda oluyor, lanet edip gaddarca hislere kapıldığımda, sonra rüyalarıma giriyor bir bir bunlar. kah çıkıyorum gökyüzüne kah derin kuyuların en derinine saklanıyorum.Gereksiz bir telaş var yine de bünyemde, bir o kadar amaçsız, kendine güvensiz.
sorgulama faslını geçiyordum nice zamandır ama şu koşturmaca zaman diliminde yine geldi çattı aynı demler. ne, kim, niye , ne zaman, neyim, nerelerdeyim? tam da toplumun kendi yaratttığı bir kimliğe bürünmek üzereydim oysaki yakın zamanda. içimde bir yere yerleşmiş olan o anarşist duygular yine baş gösterdi ama onlar bile 'olgun' artık. bu arada olgunluk kaşarlanmak kelimesiyle aynı anlama geliyor bunu da yakın zamanda öğrendim. oldum mu artık bilemiyorum da biliyorumki kaşarlanmak da yüzüne höyküren adamlara gık demeyip alttan almaya yatkınlığa adım atmakla başlıyor.
öyle zamanlardayımki bir dişçi ziyareti sonrası metrobüsde yer alan üniversite gençliğine 'ne güzel lan istedikleri ayakkabıyı giyebiliyorlar' düşüncesinden hareketle yaklaşıyorum. ee hani mezuniyet sonrası özgürlük, kendini bulma laga lugaları. insan sadece isim etiketinden ayrılabildiği diğerleriyle aynı gömleği, kazağı, pantolonu giymek durumunda olduğu bir yerde ya da zamanda nasıl özgür olabilirki!
çok 'iş' odaklı olmuşum kanımca. oysaki kendime verdiğim nice sözlerden biri değil miydi s.ktir etmek mesai sonrası tüm herşeyi?
kendisine çay uzatıldı diye önce şaşkınlıkla bakan sonra tüm iyi niyetiyle yanlışlık olduysa geri alabilirsin diye açık kapı bırakan o amcanın oğluydu tüm bunlara sebep. önce evlenmiş sonra boşanmış sonra amcaya sadece torununu emanet etmiş, kendileri ise nerede belli değil. yengem üzüntüden kanser ama hala kocasından çekinen edalarla alttan alıyordu tüm herşeyi.
başını okşamak için yanına yaklaştığım kedi ise en son araba üzerinde uyurken sessiz sedasız ,bir gencin saldırısına uğradığından mıdır nedir kaçtı.
bir çocuğa şeker uzattım annesinin öğütlerinden yola çıkarak almadı.
bana gelince artık 50 yaşındaki iki çocuk annesi bir kadının arkamdan konuşarak kuyumu kazmaya çalışmasına bunu da sırf egoları için yapıyor olmasına şaşırmıyorum. dedim ya 'olgunlaştım'. biliyorum 'olmak' zorundaydım. hatta bir kızın yine hırsları uğruna bel altı çalışarak kendine 'statü' belirlemeye çabalarını bile anlayabiliyorum. çünkü sabah erken saatlerde merdivenleri çıkarken beremi kafama geçirerek önümü kapattığında arkadaşım bir idam mahkumunun idam sehpasına kafası poşetli olarak yürüdüğü anı hissetmeye çalışabiliyorum. çünkü ben hala o amca, o kedi, o çocuk, o kadın, o anne olabiliyorum. 'kaşarlanmak' insanlığımı kaybetmemi gerektirmiyor. hala hayaller kurabiliyorum. hala 'ya onun yerinde olsaydım' diyerek atıyorum adımlarımı. kimse benim yerimde olmak istemiyor mu yoksa? buna da pekala.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder