kızıyorum bazen kendime, bazen benim dışımdaki herkese. üzülüyorum yine aynı niyetten hareketle. kafamı duvarlara vuracağım pek çok anlar oluyor evet,büyük oranda anlaşılamamak sebebiyle. bunca empatinin gerekliliği çok yük bindiriyor sanki üzerime. uğraşlar bulmalı, kendimi yormalı, uzaklara kaçmalı diyorum ama eskisi kadar cesur da olamıyorum. bu tutsaklığı kabul edemem diye haykırışlarım çok da uzaklarda kalmadı oysaki! ama zamanın neye göre uzak, neye göre yakın olduğunu kestirebilmek de çok mümkün olmuyor yine.haliyle insan duruyor, aynaya bakıyor, kimim, neredeyim, nereye gidiyorum diyor. diyor mu?
demeli! bunu görebilmeki kendini tartabilsin, neler hissettiğini anlayabilsin, kendini anlamlandırabilsin. ötesi parmaklarını açtığında arasından kayıp giden kum tanesi gibi. ötesi öyle geçiciki! onun için ben dalgalara da, sakinliklere de, iyilere de kötülere de kocaman buketler sunmak istiyorumki parmaklarını birbirinden ayırdıklarında kayıp gidenlere inat içen içen gözlerimi görebilsin. güzel bakmayı öğrenebilsin. herşey güzel gördükçe güzel, herşey umut ettikçe güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder