Onu ilk gördüğümde kaç aylıktım ya da kaç yaşındaydım bilmiyorum ama onu hatırladığım ilk zamanlar altı-yedili yaşlarım. Yazları köye gittiğimizde yaşadığı o bohem hayat ve desteklenmek zorunda kalınan işleriyle bile gözüme güzel görünürdü çoğu zaman. Ata biner, tarlayı eker, biçer bana salkım salkım üzümler getirirdi. Bir de akşam üstü dağlardan inen hayvanlar gözümde öyle büyürdü ki hepsi ayrı birer masal kahramanım olur kalırdı. Bir gün yine ata binmenin cazibesine kapılmış tutturmuşum atın beni arkaya diye ama hayvancağız hem yük dolu hem de benim gibi toy bir çocuğa tahammül edecek modda değil. Ama kıramamış beni oturtmuş arkaya otların arasına, at huysuz,at doğduğuna pişman derken şaha kalkıp son sürat nal almaya başlamaz mı? Eyerlerine takılmış yerde sürünen kahramanımın o fotoğrafı hiç gitmez gözümün önünden. Sonra babaannemin hastalığı, vefatı, yanımızda yaşama zorunluluğuyla köyden ayrılması derken hayat iyice çekilmez oldu ona. Ama yine de hiçbir zaman söyle bebeğim, duymadımki ya da başım ağrıyordan başka çok da şikayet duymadım. ‘napıyorsun dede?’ ‘ne yapayım bebeğim?’ doğru ya ne yapsın adam 90 yaşında. Sahi ya ne yapar bir adam 90 yaşında? Ne yaparız biz yaşlanınca?
Şimdi mi? Sesi yok, kuvveti yok, azmi yok, sanki zorla alıp verdiği nefesi olmasa canı da yok. Yatıyor sadece uzunca, yatıyor sadece sonsuz uykuya dalmayı bekler gibi. Kimbilir neyi özlüyor, neyi istiyor son kez? Sorduğumuzda bir şey isteyip istemediğini gözlerini hayır anlamında iyice açmaya çalışıyor o kadar. Peki ama aslında ne bekliyor? Bir gün ölümü beklersem sessiz çığlıklarda birinin başıma elini koyup ne istersin son kez diye sormasını beklerim sanırım. Bu acımasızlık mıdır acaba bilmiyorum ama düşünceli olmaktan kaynaklanır gibi geliyor bana. Acımasızlık gibi görünecek diye ödüm patlıyor ve soramıyorum; soramadım da evet ama sorsunlar bana. O an aklıma ne gelir bilemem ya da şuan umursadıklarımın kaçta kaçını umursarım göremem ve elbette o günleri görecek miyim düşünemem bile ama sorsunlar bana.
Dedem; önce babaannem ben ergenken,sonra anneannem ben büyürken şimdi de sen. Hepiniz gidiyorsunuz birer birer ve sonra benim hiçbir üst kuşak akrabam olmayacak öyle mi? Yani ben kronolojik olarak ölüme yaklaşan ikinci kuşak olacağım; yani bir nevi yaşlanacağım. Dedem ne kadar bencilim değil mi? Senin gitme ihtimaline bile kendi penceremden bakıyorum usulca. Neden biliyor musun hayatın en kahpe, en boktan zamanlarından aldık nasibimizi. Herkes koşuyor at gibi bir yerlere. Hepimizin derdi daha, daha ve daha dedecim. Orada boylu boyunca uzanmış son nefeslerini alıp verirken aslında neler geçiyor aklından kimbilir ama benim derdim hala biz, hala ben! Ne garip olduk, ne garibim ben. Herşey olması gerektiği gibi ilerliyor, kimi doğuyor kimi ölüyor demek midir büyümek dedem? Yani ben büyüdüm mü şimdi, koşarken görmemişim, kaçırdım mı dersin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder