sağ baştan

Cumartesi, Eylül 10, 2011

yarım kalan



tatsız tuzsuz bir hafta sonu daha tarihte yerini almak üzere. pek birşey yapasım yok diyesim var ama sanırım hiçbir şey yapasım yok. aslında tam da şu sıralardan benim eski komşum,annemin ise hala komşusu olan nazmiye teyzenin oğlu evleniyor. yemekli bir davet vardı ama ben yine kaçtım. gelirim dediysem de gitmedim. bu sıralar hep böyle zaten, ne bir yerlere gidesim var ne de birileriyle konuşma isteğim.
varsa yoksa evim, evimde televizyonum,bazen bilgisayar(burda iyelik eki yok çünkü bilgisayar benim değil)
işte nazmiye teyzenin oğlu da evleniyor. küçük aslında, eş adayı da öyle. ama son birkaç senedir herkes bunu tercih ediyor (o herkese ben de dahilim) aslında şimdi uzaktan bakınca saçma geliyor. evlilik iyi hoş birşey de biraz da ertelemek iyi olabiliyor.insan daha çok tanıyor kendisini böylelikle, ne istediğini daha iyi biliyor. erkenden dört duvara tıkılmış iki insan zamanla sıkıntıdan birbirini yiyebiliyor çünkü. çocuk olsa ona da bakamayacağız korkusu var bir de tabii önce hayatı yaşayalım bencilliği. ondan bu durumda ertelenince hayatta yaşanılası pek birşey kalmıyor. canım sıkılıyor.
gittiğim yerler, oturduğum masalar bana haz vermiyor. mekanlar hep yalan dolu sanki.insanlara olmayan inancım beni her geçen gün daha da mutsuz ediyor. bunu düşünerek ya da bilinçli yaptığım yok aslında ama ruhum öyle diyor. kiminle görüşsem hayatından, planlarından bahsediyor. ben sıkıntılarımı anlatıyorum.ortak çok birşey paylaşılmıyor. artık toplu piknikler yok çünkü kimseyi herhangi bir etkinliğe davet edecek kadar değerli görmüyorum. herkes beni hayal kırıklığına uğratıyor. gözümde büyüttüklerimin yalanlarında gördükçe,riyakarlıklarını duydukça daralıyorum, nefesim kesiliyor. insanın kusurlu bir varlık olduğunu biliyorum.biliyorum da yine de bana yapılan yanlışları kabullenemiyorum. hem kabullenemeyip hem de unutamayınca iyice boğuluyorum.
birine iyi kızdır diyorum yarın kaltağın teki olduğunu öğreniyorum.öbürüne namazında niyazında diyorum en çok o yiyor insan hakkını.diğeri saftır diyorum,ilk bana atıyor tekmesini anı yakalığı an. ama yine de en çok kadın peşindeki erkeği ya da erkek peşindeki kadını sevmiyorum.çünkü nedense mal gibi arabulucu hep ben oluyorum. onun sıkıntısını öbürüne belli etmeyeyim, bunun şusunu ona söylemeyeyim derken yiyip bitiriyorum kendimi iyilerse aranıp sorulmuyor, ilk problemde ortak oluyorsun. artık aynı hikayelerden öyle sıkıldımki!
facebook denilen illeti kapattım. iki aya yaklaşıyor. ona öyle uyuz oluyorumki! insanların ilginçliklerine çok net tanık olabildiğim bu 'sanal' alemin artık hayatlarımızda olmamasını çok isterdim. büyüğünden küçüğüne herkes orda can buluyor,sanki onunla nefes alıyor. herkes 'yalancı' hayatlarını paylaşırken birbirine laf sokuyor,anlamlı(!)sandığı cümleleri ben durumuma copy paste edeyim de artık kim üstüne alınırsa moduna giriyor. ilişki durumları değişiyor, okul bilgilerinden sonra iş bilgileri güncelleniyor,lisansa,yüksek lisans ekleniyor...derken hayat bitiyor. her gün ömürden yeniyor. doğum günleri kutlanıyor, baş sağlığı dileniyor.insanların ne kimsenin sesine tahammülü var ne görüntüsüne sanki. herkes telefon mesajını bile bıraktı artık 'duvara' yazı yazıyor. tüm bu herkeslere ve kimselere dahil olmadığımı iddia etmeyeceğim zaman zaman. ama artık olmak istemediğim kesin. miniklerim gitmeden bu dünyadan bana gerçek sevgiyi ölürken yattıkları göğsümde çok daha iyi öğretti. gerçek dostluğu, arkadaşlığı da.onların sayesinde daha iyi anladımki bir varmışız bir yokmuşuz. bu masalda gerçek olansa klavyede olan değil, yürekte hissedilen sevgiymiş.




 p.s: yanda yer alan fotoğraftaki mutluluğu bir daha yaşayabilmek için nelerimi vermezdim. meleklerim sizi çok özledim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...